SOYADLARIMIZ YANLIŞ YERDE Mİ?

(Yusuf Çotuksöken’le bir söyleşiden)

….,

YUSUF ÇOTUKSÖKEN: Soyadın olan“Bek”in özel bir alınış nedeni var mı?

KEMAL BEK: “Bek” sözcüğü, “bey” anlamına geliyormuş babamın yıllar önce söylediğine göre. “Sağlam”, “kuvvetli” gibi anlamları da varmış. “Eski Türkçe” deki anlamı bu, ben de öyle kabul ettim.  Söylemesi kolay bu sözcüğü, gariptir, devlet dairelerinde memurlara hiç bir zaman bir seferde anlatamadım. Hep, “buk” mu, “bak” mı, “pek” mi, “berk” mi diye sorup yinelettiler bana. Ben de her seferinde, “Hani futbolda ‘sağ bek’, ‘sol bek’ var ya, işte o bek!” diye açıklama yapmak zorunda kaldım. Bir kez de, babamın seçmen kartı “Esat Bok” adına geldi ben ergenken! Soyadımın “anlaşılmazlığı”nın doruk noktası budur!

Sırası gelmişken, bireylerin bir tür toplumsal koordinatları demek olan soyadlarını belirleyen yasadaki bir yanlışlığa değinmek isterim; çünkü hepimiz soyadlarımızı yanlış yerde ve eksik kullanıyoruz.

YUSUF ÇOTUKSÖKEN: Nasıl?

KEMAL BEK: Şöyle; soyadı yasası, 21 Haziran 1934’te çıkarıldı bildiğin gibi. Osmanlı toplumunda ve aşağı yukarı Cumhuriyet’in ilk on yılında insanlar kendilerini günümüzdekinden farklı biçimlerde tanımlıyorlardı. Osmanlıda, önceleri kişiler, şair Bağdatlı Rûhî adında olduğu gibi memleketleriyle; Ahmet Çavuş gibi, Şeyhülislâm Yahyâ gibi, meslekleriyle; Çolak Memet gibi, Bodur Ali gibi bedensel özellikleriyle ve benzeri biçimlerde anılıyorlardı. 19. yüzyılda, ikili adlar kullanıldı; Nâmık Kemâl gibi, Ahmed Midhat gibi. Bu adlardan ikincisi genellikle baba adıydı; Arapça kurala göre, söz gelimi Nigâr binti Osman (Osman kızı Nigâr) şeklinde de kuruluyordu. Kızlar evlenince baba adını çıkarıp, adlarına koca adını ekliyorlardı: Fatma Behçet gibi… Daha sonra ve 20. yüzyılda, ada baba adının eklenmesi yaygılaştı; Behçet Necati (Behçet Necatigil), Sait Faik (Sait Faik Abasıyanık) ve benzerleri gibi. Cumhuriyet döneminde hukukun pek çok alanında sakıncalar yaratan bu yöntemi bir esasa bağlamak, aynı soydan olan kimseleri bir ad şemsiyesi altında toplamak için Soyadı Yasası çıkarıldı ve her Türk yurttaşı kendisine uygun bir soyadı almakla yükümlü tutuldu. Alınacak soy adları Türkçe olacak; gülünç, ahlâka aykırı, rütbe, memurluk, yabancı ırk ve millet adları kullanılmayacaktı. TBMM, 24 Kasım 1934 yılında çıkardığı 2258 sayılı kanunla, Mustafa Kemal’e Paşa’ya “Türk’ün atası” anlamını taşıyan “Atatürk” soyadını verdi. Bu yasayla, yurttaşlar arasındaki ayrıcalıkları belirten ağa, bey, hacı, hafız, paşa, molla, hanımefendi ve hazretleri gibi lâkap ve unvanların kullanılması yasaklanarak, insanların yasalar önünde eşit duruma gelmeleri amaçlandı.

YUSUF ÇOTUKSÖKEN: Pek iyi, şimdiki soyadlarının kullanımındaki yanlışlık nerede?

KEMAL BEK: Yeni yasaya göre soyadı, Batı toplumlarında olduğu gibi, addan sonra geliyordu. Söz gelişi; Yusuf Çotuksöken, Kemal Bek; yâni Çotuksöken ailesinin bir üyesi olan Yusuf; Bek ailesinin bir üyesi olan Kemal gibi… Dikkat edersen, aslında soy açıklaması, addan önce geliyor. Bir başka deyişle, Türkçe’de kişiyi tanımlayan adlar, sıfat tamlamalarında olduğu gibi addan önce gelir. Sözün gelişi, Çotuksöken Yusuf ve Bek Kemal; daha doğrusu, Çotuksökenoğlu Yusuf ve Bekoğlu Kemal ya da Çotuksökengil Yusuf ve Bekgil Kemal. Çotuksökenlerden Yusuf ya da Beklerden Kemal de olabilir. Daha başka seçenekler de bulunabilir. Dikkat edersen, açıklaması, addan önce geliyor. Bir dilbilgisi terimiyle söylersek,  sıfat tamlaması. Türkçe’de de sıfatlar niteledikleri adların başına geldiğine göre… biz soyadlarımızı yanlış yerde kullanıyoruz demektir. Şimdiki dizgedeyse, “bağlılık” ifadesi yok; söz gelişi, “Kemal Bek” ne demek? Soyadının, aileyi ya da soyu bildirmesi gerek. Bunun yolu da addan önce gelmesi. Ayrıca öyle soyadları var ki şimdiki gibi söylendiğinde “komik”, “garip”, “acaip” görünüyor. Oysa bunlar başa alınıp -oğlu, -gil ve benzeri bir ekle söylense, bu durum “bence” ortadan kalkacaktır. Ural Altay dil ailesinden Macarca ve Fince’de bu gelenek hâlâ geçerli; söz gelimi, Türk millî takımının Macaristan’ı 3-1 yendiği o efsânevî maçta Macarların tek golünü atan futbolcunun adı, Ferenc Puşkaş’tı; Ferenc soyadıydı, öz adıysa Puşkaş!

YUSUF ÇOTUKSÖKEN: Ama artık aradan seksen bir yıl geçmiş; eskiye nasıl dönülür? Alışkanlıkların ve en önemlisi devlet kayıtlarının değişmesi gerek?

KEMAL BEK: Onu bilmem… ben yalnızca durum saptaması yapıyorum.

 

…..

4 Comments

  1. Kemalciğim soyadının anlamını çok doğru açıklıyorsun, kutlarım seni. Soyadı yasasıyla ilgili verdiğin bilgiler de çok doğru. Ancak, Soyadın addan önce yazılması konusundaki düşüncene katılmıyorum. Öyle olsaydı bu çok gülünç olurdu: Kocaoğlu Timur gibi. Sonra da bunla birey değil, onun ailesi soyu-sopu öne çıkarılmış olurdu! Ben adımla çağrılmak isterim soyadımla değil. Benim adım en başta olmalı! 🙂
    Timur

  2. Timurcum, neden gülünç olduğunu açıklamanı isterim. Zâten yazıda söyleyeceklerimin dışında diyecek bir şeyim yok da, şunu belirteyim: “Zâloğlu Rüstem” adı ne denli gülünçse, “Kocaoğlu Timur” adı da o denli gülünç; diyeceğim, ikisi de gülünç değil. Çünkü soyadı önce geliyor, “soy”, demek (Melih Cevdet, “yâni” yerine “demek” sözcüğünü kullanırdı) “Kocaoğlu soyu” olmalı ki “Timur” olabilsin. Benim soyadımda da “-oğlu” olmasını isterdim doğrusu: “Bekoğlu Kemal”. Soyadı konusundaki bu düşünceleri ilk kez,sanıyorum Baltacıoğlu Ismayıl Hakkı Bey söylemişti. Bir süre de adını böyle yazmış. Ayrıca, “Ben adımla çağrılmak isterim, soyadımla değil. Benim adım başta olmalı,” diyorsun. Soyadlarımız benim dediğim gibi olsa da seni yine Timur diye çağıracağız! Soyadıyla çağrılma, Anglosaksonlara özgü değil mi?

  3. Atatürk döneminde ad soyadların bugünki gibi yazılmış olması çok iyi olmuş! Sen istersen soyadı-adını istediğin gibi yaz. Tartışmayı sürdürmek istemem 🙂

    • Timur’cuğum, uzgörülü Atatürk soyadı devrimi sırasında her hâlde bizim günümüzde düşündüğümüz gibi ayrıntılı düşünmedi. Yıl 1934’tü, acelesi vardı; kafasındaki devrimleri bir an önce tamamlayıp öyle gitmeyi (1938) düşünüyordu. Çevresindeki insanlar, söz gelimi F. R. Atay bile, Osmanlıdan devralınmış; Fransız ekiniyle yetişmiş, bu ekinle kişilikleri belirlenmiş kimselerdi. // Ayrıca, yazıda dediğim gibi, ben yalnızca durum saptaması yapıyorum. “Bekoğlu Kemâl” desem, sen bile yadırgarsın; nitekim yadırgamışsın! // Yine de, neden gülünç olduğunu açıklamamışsın. Benden iyi biliyorsun ki “bilimde” “gülünç” diye bir şey ol(a)maz, “doğru” ya da “yanlış” olur.

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir