HOHLASAM GÖK BUĞULANIR MI?

Geçenlerde şiir meraklısı bir arkadaşımla söyleşirken, “Ne dediği anlaşılmayan şairlerin şiirlerini okumam kardeşim, şiir okuyacağım diye bilmece çözmek zorunda değilim!” dedi. Doğrusu garibime gitti bu sözler, aklıma Ahmet Hâşim’in, “Şiir Üzerine Bâzı Mülâhazalar” başlıklı, o tadına doyulmaz yazısındaki, “şiirin bir şey anlatmayacağı, bir şey anlatmak isteyen kimsenin şiir değil düzsöz (nesir) yazması gerektiği” anlamındaki sözleri geldi. Az da olsa, zaman zaman şiirden makalenin işlevini yüklenmesini bekleyen dostlarla karşılaşıyorum. 60’lı yılların ikinci yarısından sonra ve 70’li yıllar boyunca şairin bir meydan söylevcisi, şiirinse donmuş kanları ateşleme gibi bir işlevi olduğu konusu o denli çok tartışılmıştı ki, bu konuda yeniden bir yazı yazmak anlamsız gibi geliyor bana. Ancak, ara sıra bu konuları ele alarak “balans ayârı” yapmanın yararı da yadsınamaz!

Arkadaşım, “Şair aydın insandır, bilen insandır, bilgisini halka aktarmak, halkı aydınlatmak zorundadır; bu görevden de kaçamaz; o zaman, yazdıkları anlaşılır olmak, anlamlı olmak zorundadır,” diyordu. “Aydın”, “şair”, “şairin bilgisi”, “anlaşılır olmak” “halkı aydınlatmak”, “şiirde anlam” sözcüklerini içeren bu cümleler, belki de pek sıradan, pek genelgeçer doğruları anlatır gibi görünüyor; kim karşı çıkabilir ki bu sözlere; elbet de aydın şairin görevi, üyesi bulunduğu topluma, halkına borcunu ödemektir; ne var ki, bu sözlerin her biri, ayrı ayrı tartışılması gereken önemdedir. Bir yazıda hepsini irdelemek hem uzun hem gereksiz olur; ama “şiirin anlamı” konusu, tekrar tekrar tartışılmalıdır.

Tehlikeli bir soru: “Şiirin anlamı var mıdır?” Tehlikeli bir yanıt: “Elbet de vardır!” Çünkü şiir, herkesin bildiği gibi, sözcüklerle yazılır; bütün sözcüklerin de sözlük anlamları vardır; o zaman, birbirine uyumlu ve oranlı olarak yan yana gelen sözcükler kümesi, öyle ya da böyle bir anlam içerecektir. Şiirde anlam rastlantısaldır mı diyorum? Asla! Öyle demek, gelmiş geçmiş tüm şairlerin hakkını yemektir. Eskiden beri söylenegeldiğinin tersine, “anlam şairin karnında” da değildir; anlam, şiirin ta kendisidir! Şiir bize ne söylüyorsa anlamı odur; daha fazlası ya da başkası değil. Çünkü şiir, sanatların en bireyselidir; her sanat yapıtı gibi “gerçek”i bireysel olarak, “öznel olarak” yansıttığı için. Hem yazarken, hem de okurken.

Her şiirde, her dizede bir “sözlük anlamı alanı” vardır. Sözcüklerin bir araya geldiğinde ortaya çıkan anlamdır bu; Cemal Süreya’nın Kars şiirinde yer alan “Hohlasam gök buğulanacak” dizesini bu açıdan anlamlandırırsak, dizenin sözlük anlamı alanının “hohlamak”, “gök” ve “buğulanmak” sözcüklerinin bir araya gelmesinden doğduğu görülecektir. Bu sözcüklerin her birinin sözlüklerde belli anlamları, yan anlamları, mecaz anlamları vb. vardır. İşte bu sözlük anlamı alanının bize ilettiği, kafamızdaki düşünce kalıbına uygun alandır (bunu kimi eleştirmenler, bana göre yanlış olarak, “düz anlam” diye adlandırıyorlar); bir başka deyişle, “hohladığım zaman, göğün buğulanacağını” anlıyorum bu dizeden. Fiziksel olarak açıklarsak; demek, gök soğukmuş, benim soluğumsa sıcakmış; dolayısıyla göğe ulaşan soluğum orada yoğunlaşacak ve buğuya dönüşecekmiş” Bu açıklamada anahtar sözcüğümüz, göğün soğuk oluşu. Gerçekten de, Cemal Süreya bu dizede Kars göğünün soğuk olduğundan söz ediyor. Bu gerçektir; “göğün soğuk oluşu”, “nesnel gerçek”tir; şairin bunun ifade biçimiyse, “öznel gerçek.” Şiiri yazarken, şairin öznel olması buradan doğuyor işte.

Oysa, mantık açısından baktığımızda, bu dizenin iletisi hiç de mantığa uygun değildir; tam da şiir okurken bilmece çözmek istemeyen dostuma göre bir dize! Denemesi bedava; göğe hohlayın bakalım, buğulanacak mı? O zaman sözcüklerden biri ya da bir kaçı sözlük anlamı alanının dışında kullanılmış olabilir; sezileceği gibi, bu sözcük “gök”tür; işte bu noktada, bu sözcüğe, özel olarak düşünerek değil şiiri okurken ve ânında vereceğimiz anlam, dizenin “aşkın anlam alanı”nı keşfetmemizi sağlayacaktır. Aşkın anlam alanı, “anlamsızın mantıksızlığıyla örtülmüş anlam alanı” demektir. Bu aşkın anlam alanı, mantıksız olamaz. O halde, “araştırmacı okur”a düşen, okuduğu dizedeki aşkın anlam alanını keşfetmektir (nasıl coşku verici, nasıl doyurucu bir serüvendir bu, erbâbı bilir!) Biz okurlar bunu, bu türden “sözlük anlam alanı” sınırları içinde kullanılmamış sözcüklere, kendi şiir okuma deneyimimizin, yaşamı koşullarımızın, dünya görüşümüzün vb. elverdiği oranda, kısacası kendimize göre, bir “anlam” vererek, şairinin bitirip önümüze koyduğu ve ilgisini kestiği şiiri “yeniden inşa” ederek keşfedebiliriz. Şiiri okurken, okurun öznel olması da buradan doğuyor.

Dolayısıyla, bana göre “bilmece gibi”, “anlamsız” denebilecek her hangi bir şiir yoktur; anlam alanını keşfedemediğimiz şiir vardır demeli ve çuvaldızı kendimize batırmalıyız. Yoo, kaşlarınızı çatıp, “Yazar neler söylüyor yahu, o zaman gerçekten anlamı olmayan, saçma sapan satır yığınlarını önümüze sürdüklerinde, bu kötü şiirleri okumak ve araştırmacı okur olarak zaman yitirmek zorunda kalmaz mıyız?” demeyin. Biliyorsunuz “iyi şiir”, “kötü şiir” yoktur; yalnızca “şiir” ve “şiir olmayan söz yığınları” vardır; benim sözünü ettiklerim bu “söz yığınları” değil, “şiir” olanlardır.

Pekiyi, Kars şiirindeki “Hohlasam gök buğulanacak” dizesini okuyan herkes, acaba, “gök” sözcüğüne aynı anlamı verir mi? Elbet de verecektir; bu dizedeki, “Kars’ın soğuk bir yer olduğu” anlamını, şiirin tümünü (henüz) okumamış dostlar bile çıkarmıştır. Ama, haydi açıkça söyleyeyim, bu açıklamaları yapmak için, bu şiirde kafamı kurcalayan dizelerden “sözlük anlam alanı”yla “aşkın anlam alanı” birbirine en yakın dizeyi, yani “şairin karnındaki anlam”ın keşfedilmesi en kolay olan dizeyi seçerek bir “kıyak” yaptım sizlere…

Bakın ne yapın şimdi; Cemal Süreya’nın kitaplarından birinde yer alan Kars şiirini bulun. (kaynak vermiyorum; kolaya kaçmak yok! Elinizin altındaki bir antolojiden de bulabilirsiniz; antolojide bu şiir varsa tabiî.); şiiri üç kere okuyun; ilk okuyuş, şiirdeki anlam içeriğinin coğrafyasını keşfetmek için; ikinci okuyuş şiirdeki aşkın anlam alanını keşfetmek için; üçüncü okuyuş da, şiirden, “aşkınlaşmış şiir okuma zevki”ni tatmak için. Sonra da, bu şiirdeki “Senin bir elinde mendil / Öbüründe kuş sesleri” dizesinin ne demek istediğini, yani “aşkın anlam alanı”nı düşünün (öbür eldeki kuş sesleri?!).

“Aşkın anlam alanı” dedim ya; bunun bir adı da “imge”dir.

 

(Yayımlanmayı bekleyen, Şiir Ülkesi’nde Söyleşiler kitabımdan.)

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir